Bir dizi festivalden ödüller ve olumlu eleştirilerle ayrılan “Yaşam Merkezi”, AVM’de çalışan bir temizlik işçisinin öyküsünü anlatıyor. Senarist Murat Akgöz, “alışveriş ve yaşam merkezleri” için filmin sözünü şöyle özetliyor: “Bize yaşam vaat ediyorsunuz, alın size yaşam!”
AVM’de çalışan bir temizlik işçisini konu alan “Yaşam Merkezi” adlı kısa filmin yönetmeni Ömer Günüvar ve senaristi Murat Akgöz ile, filmleri ve AVM ile yaşamın çelişkisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. 4. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Kısa Film Ödülü’nü alan “Yaşam Merkezi”, hepimizin derdi olan bir temayı işliyor.
Malum kısa filmler ülkemizde vizyon, televizyon ya da başka olanaklarla yayınlanma ve izlenme şansı pek bulamıyor. Bize biraz “Yaşam Merkezi”ni anlatır mısınız?
Ömer Günüvar: “Yaşam Merkezi” AVM’de çalışan bir temizlik işçisinin hayatından kısa bir kesit. AVM olgusunun hayatımızda nasıl bir yeri olduğu hepimizin malumu. Çok bildik bir ifade olacak ama AVM bir tüketim mabedi. Kapitalizmin tapınakları. Zaten çok benziyor kutsal mekanlara, bir kere çok büyük. İçeri girince sizi göz alıcı bir ihtişam karşılıyor. Sonra her yer pırıl pırıl, ışıl ışıl ve çok steril! İçeride sizi karşılayanlarda da yapay bir güleryüz var… İşte bu parıltının örttüğü bir şey var; bundan önceki tüm diğer mabetler gibi AVM’leri de işçiler yaptı. Ve onun, o ışıltısının devamlılığını da yine işçiler sağlıyor aslında. İşte bu yüzden o örtüyü biraz kaldıralım ve bunun altına yatanı anlatalım istedik.
Üniformanın görünmez kıldığı
Murat Akgöz: Ken Loach’ın “Ekmek ve Güller” filminde ünlü bir sahne vardır: iki temizlik işçisi bir kapı eşiğini silerken, o kapıdan içeri, temizlikçilere çarpa çarpa birileri girer. Sonra işçilerden biri diğerine “Üzerimizdeki üniformanın en önemli özelliği ne biliyor musun? Bizi görünmez kılıyor…” der. Ömer’in tarif ettiği, tam olarak bu aslında. AVM’de birçok işçi çalışıyor ama biz özellikle temizlik işçisini seçtik. Hem o ışıltının çelişkisinin en açık ortaya çıktığı kesim oldukları için hem de AVM’de de temizlik işçileri gerçekten görünmezler. Yani onlar görmezden gelinirler. Çünkü temizlik işçileri AVM’nin o kutsal bütünlüğünü bozar. Hatta, filmde de ele aldık, temizlik işçilerinin üniformalarının bile çok temiz olması beklenir. Oysa aslında işleri gereği o kirlenmesi gereken bir elbisedir. Ama işte, o bir iş elbisesi değildir aslında, o kutsal bütünlüğe uygun olarak o kutsallığın bir parçasıdır. Zaten tam olarak bu onları görünmez kılar. Bu film aklımıza ilk geldiğinde anlatmak istediğimiz şeylerden biri buydu.
Söylediğiniz gibi, AVM hayatımızın çok içinde bir olgu artık. İnsanların gündelik yaşamında büyük bir yer işgal ediyor, yaşam buralarda akıyor. Filmin ismi de sanırım buradan geliyor.
M.A.: Çoğu AVM’nin adı alışveriş ve yaşam merkezi olarak geçiyor. Şimdi orada şöyle bir durum var, kapitalizm bizlere AVM’ler eliyle paket bir yaşam programı sunuyor. İşte bir aile sabah bir saatte giriyorlar o kapıdan, çocuklar içerideki onlara ayrılan eğlence bölümüne gidiyor, anne baba alışveriş yapıyor, sonra yemek yiyorlar, sinemaya gidiyorlar, hatta fitness salonları olan AVM’ler bile var, yani spor da yapıyorlar. Yani o bina bir bütün olarak size yaşam vaat ediyor. Ama nasıl bir yaşam? Bütün olan bitenin kapalı bir mekan içinde geçmesi ve içeride “yaşanan” her şeyin o bembeyaz parlaklık ile plastik, yapay bir hal almasını bir kenara koyuyorum. Daha önemli başka bir şey var; bunların hepsini para ile alıyorsunuz. Yani AVM’lerde, bir anlamda, bir bütün olarak yaşamın kendisi tüketim nesnesi. Yaşam metaya dönüşüyor yani. Doğal olarak o yaşam hakkı da sadece parası olan için var. Ne kadar paranız varsa o kadar yaşam alabiliyorsunuz. Bu, bizi harekete geçiren en önemli noktaydı sanırım; “siz bize yaşam vaat ediyorsunuz ya, alın size yaşam!” diyerek formüle edebiliriz filmi.
Gezi Parkı eylemlerinin fitilini de bir AVM yapma girişimi ateşledi. Bu anlamda seçtiğiniz tema ile bu örtüşme hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ö.G.: Bu bizim hissettiğimiz kaygının, bizi üretmeye teşvik eden olgunun aslında ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Haziran günleri tabii ki çok daha fazlasını ifade ediyor ama sadece filmimiz bağlamında bunu söyleyebiliriz. Sanırım herkes için ortak bir derdi ifade edebildik. Bu, AVM olayının kendisi can sıkıcı olmaya devam etmekle birlikte, bize mutluluk verdi tabii.
M.A.: Ben sadece kişisel bir ek yapacağım. Gezi’den önce bir farkındalık yaratmak önemliydi. Ama Gezi’den sonra, yani insanların yeterince farkında olduğu bir ortamda, birlikte neler yapılabileceği daha fazla konuşulmalı, anlatılmalı.
Bize biraz filmin yapım sürecinden bahsedebilir misiniz?
Ö.G.: Fikrin ilk aklımıza düşmesi geçen sene bu aylardı. Mart başına kadar senaryonun yazımı sürdü. Hikayenin ana karakteri bir temizlik işçisi olunca biz de gerçek temizlik işçileri ile konuşmaya karar verdik. O sırada İzmir Kipa’da Tez-Koop İş’e bağlı temizlik işçileri grevdeydi. Ben onlarla görüşmeye gittim. O görüşme senaryoya çok şey kattı. Filmdeki bazı sahneleri, doğrudan onların anlatımıyla filme aldık.
M.A.: “Veysel” de zaten, o işçilerden birinin adı.
Ö.G.: Mart’ta, Eskişehir’de çekimler başladı. 1 hafta kadar sürdü. Temmuz’a kadar da filmin post-prodüksiyonu ile uğraştık.
8 Aralık’ta NHKM’de gösterilecek, daha önce nerelerde gösterildi film? Ne gibi tepkiler aldı?
Ö.G.: Filmin ilk gösterimi, benim memleketimde, Konya/Ereğli’de yapıldı. Oranın insanları izledi filmi, çok beğenildi. Başrol oyuncumuz Mehmet (Kireçtepe) ağabey de oralı zaten. Sonra festivallere başvurmaya başladık. Altın Koza’da gösterildi, İstanbul Kısa Film Festivali’nde ve Sinepark Kısa Tür Film Festivali’nde gösterimleri oldu. Hak-İş’in düzenlediği emek temalı film festivalinde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldık. En son 4. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde de En İyi Kısa Film Ödülü’ne layık görüldük. Genel olarak olumlu tepkiler alıyoruz. Gösterimler ve festivaller devam edecek.
M.A.: Bu hafta sonu, 8 Aralık Pazar günü saat 16.00’da NHA Sinema Bölümü’nün davetiyle Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde bir gösterim olacak. Gösterim sonrasında, ekipten arkadaşların da katılımıyla söyleşi yapacağız. Herkesi bekleriz.
Kaan Terman – soL
(46)