Sakindi Oranın Şafakları...
1 gün önce
1 gün önce
1 hafta önce
2 ay önce
2 ay önce
Devrimden Sonra film... İzmir F Tipi Cezaevi yönetimi Ali Karatay isimli h...
‘Sinemaya kele... ABD'de sinema salonları, Grinin Elli Tonu izleyici...
Senarist Önder Çakar... Gemide ve Takva filmlerinin senaristi Önder Çakar,...
‘Nymphomaniac&... 14 Mart'ta ilk bölümü vizyona girmesi planlanan La...
Orta Anadolu kentlerinden birinde, önünde binlerce karanlık yüzlü insanın bulunduğu bir otelde yakılmayı beklemek hangi sanatla nasıl anlatılabilir? Büyüdüğünde gözlerini hayata yavaş yavaş açıp da aynaların kenarında tanımadığı çocukların fotoğraflarını ve hiçbir zaman birilerinin yatamadığı, özenle temizlenmiş yatakları gören Menekşe’ye olan biteni bir anne nasıl anlatabilir?
Aynanın kenarındaki fotoğraflarda gülümseyen çocukların yaşına geldiğinde o gözlerin Sivas’ta bir otelde yakılarak öldürülen, kendisinin yaşında sonsuza kadar kalmış ablası ve abisine ait olduğunu öğrenen Menekşe’nin kendinden önce olanlara tanıklık etmesini izlediğimiz “Menekşe’den Önce”, zor bir işe soyunuyor. Bütün gerçekliği, zaten boğazları düğümlemeye yeten 1993’ün 2 Temmuz’unda Sivas’ta “bir otelde” olanları o otelden kazara sağ çıkmış olanların dilinden anlatıyor.
Film, ilk anda pek de tahmin edemeyeceğimiz bir isimden Soner Yalçın’dan çıkmış. Cezaevine girmeden tamamlanan film, ancak şimdi gösterime girebilmiş.
Her 2 Temmuz’da isimlerinin arkasından binlerce insanın “yaşıyor!” diye bağırdığı 33 can, “Menekşe’den Önce” filmini izlerken boğazımızdaki düğümden daha fazlasını hissettiriyor. Film, konusu itibariyle “demagoji” ve “estetize edilmiş acıya” çok müsait olsa da, bu yola girmemeyi başarıyor. Film, sinematografik anlatım açısından zayıf olsa da, olanlara dumanların içinde, karanlık kalabalıkların uğultusu arasında tanıklık etmiş insanların anlattıklarıyla hedefine ulaşıyor. Sözün bittiği yerde sinemasal biçimin de pek önemi kalmıyor aslında. O güne dair anlatılanlar elektriklerin gittiği bir gece yarısında anlatılanlar kadar açık ve duru bir şekilde zihnimizde gerçekliğini buluyor. Filmin açılışında daha önce pek görülmemiş bir görüntü kaydı, otelin yakılmasını, yakanların tarafından adım adım ve çırılçıplak gösteriyor ve filmi “ayak ayaküstüne atarak” izlemeye başladıysanız şöyle bir doğrulmanıza sebep oluyor. Suriye’den gelen insanlık dışı videolardan sonra bize maalesef daha bir tanıdık gelen görüntülerdeki konuşmaların Türkçe olması, 20 yıl öncesini şimdinin Suriye’sinden daha da yakın hissettiriyor.
Filmin belki de en çarpıcı yanı 2013’te izliyor olmamızda gizli. Morgda öldü diye unutulan ve sonrasında nabzının attığı anlaşılan bir genç tiyatrocu “2010’a kadar bir film, oyun yapılır mı diye bekledim” deyince kafamıza 2 Temmuz’un ne kadar az işlendiği bir anda dank ediyor. Bu arada kendisi de boş durmayıp “Simurg” isimli bir oyunu defalarca oynatmış biri. Gerçekten de 2 Temmuz, çok az filme ve oyuna konu oldu ama Aleviler, maalesef en iyi bildiklerini “acının türkülerini yakmayı” yine iyi becerdiler. Belki “Menekşe’den Önce” 2 Temmuz’dan sonrakilere “keşke” dememeyi öğretebilir.
Aykut Emre – soL