Bu işte bir ‘densizlik’ var!
“Bu işte Yalnızlık Var”da ise Ketche, işi bir adım ileri götürüp, filmin içine bir parça ‘reklam filmi’ katmakta sakınca görmemiş. Yanlış okumadınız; filmin yaklaşık beş dakikalık bölümünde iki karakter, senaryodaki işlevlerini terk edip bir gsm operatörünün hizmetinden bahsediyorlar!
Ülkemizde reklamcılıktan sinemacılığa terfi eden isimleri saymak oldukça güç. Gün geçtikçe de artarak çoğalıyor bu isimler. Bu hafta vizyon gören, Tuna Kiremitçi’nin çoksatar romantik kitabı “Bu İşte Bir Yalnızlık Var”ı, sinema yazarı Burak Göral’ın kaleme aldığı senaryodan perdeye uyarlayan Ketche de (Hakan Kırkavaç) bunlardan biri.
Yönetmenin önceki filmi “Romantik Komedi”; Amerikan romantik komedi janrını yerlileştirme iddiasındaydı. Nistepen iddiasını gerçekleştirebildiğini de söyleyebiliriz yönetmenin bu filmde. Fakat “Romantik Komedi”nin büyük, bununla birlikte affedilebilir bir kusuru vardı. Filmin senaryosu bir otelin reklamını yapacağız diye oraya buraya çekiştirilip durmaktan bir türü rayına oturamıyordu.
“Bu işte Yalnızlık Var”da ise Ketche, işi bir adım ileri götürüp, filmin içine bir parça ‘reklam filmi’ katmakta sakınca görmemiş. Yanlış okumadınız; filmin yaklaşık beş dakikalık bölümünde iki karakter, senaryodaki işlevlerini terk edip bir gsm operatörünün hizmetinden bahsediyorlar!
Stephan King karakterlerinin içtiği sigara markalarından tutun da, Spider-Man’in bir meşrubat firmasının tırının tepesinden atlamasına kadar yüzlerce ürün yerleştirme uygulaması gördük, görmeye de devam ediyoruz. Ama bir karakterin beş dakika boyunca bir firma hakkında konuştuğuna ilk defa şahit oluyoruz. Bu beş dakikalık parçayı bir filmin dramasına nasıl organik olarak iliştirebilirsiniz ki?
Sinemadan para kazanabilirsiniz, ne var ki sinemayı salt bir para kazanma aracı olarak görmek de ne demek oluyor? Nasıl olur da, bir karakteri beş dakika boyunca bir firma hakkında konuşturabilirsiniz? “Bu İşte Bir Yalnızlık Var” dizi mi, reklam filmi mi, üçüncü sınıf bir istismar filmi mi? Ticari sinema derken kast edilen tür ile sizin yaptığınızın uzaktan yakından bir alakası yok. Bunun adı, en hafif tabirle sinema sanatına tecavüz etmektir.
Son olarak, ülkemizdeki sinema eleştirmenliğinin halini gözler önüne sermek yerinde olacaktır: Argümanını sinema diliyle verebilmekten aciz, hiçbir şey anlatamayan türkücü-yönetmen tayfasına yeşil ışık yakan eleştirmenlerimiz, maalesef bu ‘sinema tecavüzü’ne de göz yumdular yahut Ömür Gedik, Olkan Özyurt, Şenay Aydemir gibi sinema yazarlarıysa yumuşak sözlerle geçiştirdiler bu vahim meseleyi. Bir de Burçin S. Yalçın ve Mehmet Açar gibi yazısında bu tecavüze hiç değinmeyen sinema yazarları var ki, onlara ne denir, gerçekten bilmiyorum. Sinemaseverlere ve genç sinema yazarlarına yazılarıyla örnek olmasını beklediğimiz isimlerin başından sonuna sinema sanatının paraya peşkeş çekilmesine ve kapitalizm adına istismar edilmesine bu kadar sessiz kalmaları gerçekten inanılır gibi değil.
Ercan Dalkılıç – soL
(28)