Artık Yeter Film Ekibi Röportajı
“Film hızlı akmalıydı, anlaşılır, kısa, özet cümlelerle konuşmalıydı. Direniş alanlarında konuşma yapan birinin göstermesi gereken özeni film de göstermeliydi. Direniş alanları ve zamanları zaten dolu dolu ve hayatın ve onun pratik yaratıcılığının, enerjisinin, heyecanının sanatın önüne geçtiği alanlar ve zamanlardır. Burada direnişle bir yarışa girmemeye, “ürünü” öne çıkarmaya değil, onu direnişe benzeyen, direnişin ona öykünen bir parçası haline getirmeye çalışmak çok daha doğru görünüyor.”
Bu röportaj 25 Temmuz tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Bize filmden ve filmin nasıl ortaya çıktığından söz edebilir misiniz?
Gezi direnişi, ülkemizin gördüğü en uzun soluklu, en görkemli direnişlerinden biri oldu. Biz en başından beri kendimizi bu direnişin bir parçası olarak gördük. Direniş süresince sokaklarda, barikatlarda olduk. Direnişiyle ilgili bir film yapmak hiç aklımızda yoktu. Hayatımızın en önemli günlerini “çalışarak” değil, doğrudan meydanlarda direnerek geçirmeyi çok daha doğru bulduk. Fakat gelişen olaylar sonrasında derdi direnişin hikayesini anlatmak olan bir filmden ziyade direnişin sözünü taşıyan, doğrudan direnişçilerin kendi ağzından ortak taleplerini içeren bir filmin direnişin bir aracı olarak kullanılabileceğini düşündük.
RED! filmimizin parklardaki gösterimleri bize, “direniş alanları” için üretilen filmlerde nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda şey öğretti. Bu da bizi çok fazla detaya girmeyen ama önemli başlıkları atlamamaya özen gösteren, sokaklar ve parklar gibi izleyicinin dikkatini yoğunlaştırmasının salonlar kadar kolay olmadığı alanlarda dahi sıkılmadan gerektiğinde ayakta dahi izleyebileceği bir film yapmaya yöneltti. Film hızlı akmalıydı, anlaşılır, kısa, özet cümlelerle konuşmalıydı. Direniş alanlarında konuşma yapan birinin göstermesi gereken özeni film de göstermeliydi. Direniş alanları ve zamanları zaten dolu dolu ve hayatın ve onun pratik yaratıcılığının, enerjisinin, heyecanının sanatın önüne geçtiği alanlar ve zamanlardır. Burada direnişle bir yarışa girmemeye, “ürünü” öne çıkarmaya değil, onu direnişe benzeyen, direnişin ona öykünen bir parçası haline getirmeye çalışmak çok daha doğru görünüyor.
Direniş süreci ve sanat alanı üzerine ne düşünüyorsunuz?
Hatay’da, halkın barikatlara evlerinde neleri varsa pencerelerinden fırlatmatlası hepimiz için öğreticidir diye düşünüyoruz. Direnişlerin zafer için her zaman böyle bir doğrudanlığa, içtenliğe, sahiplenilmeye, fedakarlığa ihtiyacı var. Bu direniş de elbette buna sahipti zaten. Fakat buna sahip olması gereken kesimlerin en önemlilerinden birinin sanat alanı olduğunu ve bu konuda önemli bir eksiği olduğunu düşünüyoruz.
Sanat, kendisine de karşı ağır saldırıları olan bu diktatörlüğe karşı en az Ankara’da Kennedy Caddesi’nde dövüşen genç işçiler, Taksim’de barikatın altında kalan 16 yaşındaki genç kız kadar cesur olmalı ve en az onlar kadar net bir tavır takınabilmelidir. Hatay’da çokça gördüğümüz gibi elde avuçta ne varsa o barikatlara katmak, o barikatları yükseltmek için pencerelerimizden fırlatmamız gerektiğine inanıyorum. Bu aslında sanatın direniş öncesi pozisyonu ile birlikte ele alınıp konuşulması gereken uzun bir konu ama biz şunu ekleyerek bitirelim Sanatçıların “koltuklarını” bir an önce barikatlara fırlatmaları gerekiyor.
Filmin yönetmeni kim?
Filmi direnişin ruhuna uydurabilmek adına yaptığımız diğer şeylerden biri, filmi üreten kolektifin yani BSM’nin logolu jeneriğinin dışında hiç kimsenin adını jeneriğe yazmamamız oldu. Filmimizin sonunda sadece “Hepimizin katkılarıyla” yazıyor ve hepimiz derken gerçekten “hepimizi” kastediyoruz. Bu filmde adını bilmediğimiz, bilemeyeceğimiz hem yüzlerce hemde milyonlarca insanın emeği, alınteri, acısı ve yarası var. Film hepimizin, BSM burada bu sesi çoğaltma, yönetme ve yükseltme sorumluluğunu alıyor.
Filmin dağıtımı ve gösterimleri ne şekilde gerçekleştirilecek?
Filmimizi daha önce RED! filminde de denediğimiz gibi yine halkla ve halkın örgütleriyle birlikte göstermek için çaba gösteriyoruz. Filmimizi tüm mahalle meclislerine, tüm parklara, halkın direniş alanı olarak gördüğü her yere götürmek için çabalıyoruz. Bu konuda kendi şehrinde filmin gösterimlerinin sorumluluğunu almak isteyen dostlarımız www.artikyeter.org adresinden bizlere ulaşabilirler. Elbette zamanı geldiğinde daha önceki filmlerimiz gibi Artık Yeter’in de tüm telifini kaldırıp yine işçi sınıfına armağan edeceğiz. Fakat bu film daha önce söylediğimiz gibi salonların değil sokakların filmi. Bu filmin toplu olarak direniş alanlarında izlenmesi çok önemli diye düşünüyoruz. Bu sebeple filmin internete ortamında izlenmesi bu kez diğerlerinden biraz daha uzun sürecek. Tüm dostlarımıza alanlara giderek filmimizi orada izlemelerini tavsiye ediyoruz. Ayrıca belirtmemiz gereken diğer önemli şey filmimizin herkesin öneri ve eleştirilerine açık olduğu. Filmimizi izledikten sonra tüm dostlarımız gördükleri eksikleri ya da yanlışları bize bildirdikleri takdirde filmde bu sorunları gidermek için Şubat ayına kadar sürekli bir güncelleme yapacağız. 2014 Şubat ayı sonunda ise bir aksilik olmaz ise film birçok farklı dilde izlenebilecek şekilde internet üzerinden dünyaya sunulacak.
Sırada başka projeler var mı?
Direnişin ortaya çıktığı günlerde “Barış için bir şarkı – Savaş, Barış, Emperyalizm” adına bir proje için kolları sıvamıştık. Barış Derneği ve Dünya Barış Konseyi’nin yardımı ile 17 ülkeden barış aktivistleri, akademisyenler ve siyasi parti temsilcileriyle röportajlar gerçekleştirdik. Bu filmi 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne yetiştirmek istiyorduk fakat araya direniş süreci ve “Artık Yeter” filmi girdiği için ne yazık ki o güne yetiştiremeyeceğiz.
“Barış için bir şarkı” filmini en geç Ocak 2014’e kadar yetiştirmeyi planlıyoruz.
(34)